31 Ocak 2012 Salı

evet..
bazen ringe "KIRRRMIZIIIIIIIĞĞ KÖŞEDEEEEEEĞĞ ZeeEEEEYNeeeeEEEĞĞĞĞP" davetiyle çıkıp, pata küte dalasım geliyor.

ama öncesinde elimi belime koyup, popomu dışarı çıkarıp, hafif dizimi kırıp, gözlerimi de kısıp, dişlerimin aşırı sıkılmış ve kafamın sağa sola sallanan halilye "BİTTİN OLMM SEN!!" demek istiyorum.



sonunda da "ya sevgilim, özür dilerim, oraya vurmak istemedim.." demek..





hayır yani geçerli bir sebep olduğundan ya da olacağını düşündüğümden değil..
bazen bu sadist taraf bir pörtlüyor ki sormayın.

ahaa da şöyle izliyorum dışarıdan kendimi;  'O_o








her ne olursa olsun..
ya da her ne zaman..
ne kadar km olursa olsun..
ya da dakika farkı..

kalbim ve beynim tek bir şey diyorsa (bu genel olarak anormal bir durum, varsa harbiden ulan); o doğrudur.
benim hayatımdaki en doğru o; Viktorish..


huyunkurusun..

Seni Seviyorum..

28 Ocak 2012 Cumartesi

bir loeao ironisi daha..

sanki sadece benim hayallerim çift kişilikmiş gibi..
ütopik fotoğraflar, cennetsi yerler tek başına gezildikçe cehennemin dibinden çıkmış kaktüs dikenleri gibiler..
çift ise cehennem cennet oysa..


orada varolmak isterken kalbim olmadan ne yapabilirim ki, ruhum eşim zaten çekip gitmişken..


o var ise, oksijenin kokusu, sessizliğin sesi hissedilir..










bu aralar çok mu duygusalım?
ya da..

hayatımızda görsel efektler mi çok az..




varlığımzın yalnızca ses kayıt cihazlarından ibaret olmasını istemiyorum..
















bencillik de yapmayacağım, yapamam..
elmaya ulaşabilmek için bir merdivene tırmanırken bir basamak kırık diye vazgeçemem ya..
hele ki, o merdiveni tutanın "ben tutuyorum ruhum, merak etme sen.." diyen biri olduğunu düşünürsek.


dersin sen hep; "yolda ufacık taş var diye, geri mi döneceksin?" diye..









manen hep yanyana, hep elele ve gözgöze..

mezuniyet arifesinde bunları düşünüp, madden birlikteliğe daha fazla yaklaşmanın büyüttüğü çiçeklerle devam ediyorum yoluma..








çok özlüyorum..
burnumun direğini sızlatacak, gözlerimi dolduracak kadar..

24 Ocak 2012 Salı

ankara kara teslim oldu..
kendi başına, efkarından müzik çalıyor sokaklarında..



gözlerini kapatıp, klipler çeviriyor her kar tanesiyle..




bakınca camdan dışarı..

kardan adam ve kardan kadın şişme bebekleri olarak kar altında kol kola girmeye başardığımızı..
her yerimize kar girebilme ihtimaline karşın, kelebek yaptığımızı..
etrafa gizlice bakınıp, bir çöp kenarında sağlam bir poşet bulup, "araba geliyo muuuooooo? aaaaaaaa!!" çığlıkları eşliğinde kaydığımızı..
gülerken, burnumuzun sümük istilasına uğraması üzerine daha fazla gülüp, daha çok istilaya sebebiyet verişimizi..
sonra birbirimize bakıp, bir şey söylemeden öpüştüğümüzü..
ve tesadüftür ki bir sokak lambası altında oluşumuzu..



görebiliyorum hepsini..
bir eksiğim var ankara'da, o da sensin..
içimdeki ses, az evvelli telefon görüşmesinin olması gerektiği gibi sonlandığını söylüyor. umarım sonrasında üzüntüler kovalamaz beni..


1 yıl, 2 yıl sonraki hayallerimde en az 6 aylık bir mola var çünkü..
ki biz molayı şimdi yapıyoruz.
allahım düşürmesin başka molalara çok ilerleyen zamanlarda..



dinlemelikli; işin açıkçası..






"işte öyle bir dönem bu" dönemi..
And I just wanna be loved by you,
Yeah I just wanna be loved by you,
I see nothing worse than to sail this universe without you..


23 Ocak 2012 Pazartesi

öyle bu aralar..





Geri gelecek misin ? Günahın neyse onu bilelim
Sevebilecek misin nefret gibi beni yoksa orada kal bebeğim belkide sana göre değilim
Sen girdin hayatıma çarparken oralarda burda kalbimdi kanayan
Vaz geçtim aklımdan,eşimden,dostumdan alay eder oldum sancımla

Hüzünlerini de al yanına ; “Ne olacak yanacaksan ?”
Benimle yan , benimle yan
Çok mu şaşırırsın cehenneme kar yağdırsam ?
Benimle yan , benimle yan
Hüzünlerini de al yanına ; “Ne olacak yanacaksan ?”
Benimle yan , benimle yan
Ölüm gibi acıtır seni yeniden doğduğun an

19 Ocak 2012 Perşembe

kendime hediyemdir..


gerçekten her şey üstüste geliyor..
söylemeke istediğim tek şey var; özledim ya da uzağız değil.
bunlar değil..
alışılamaz sanıyordum ama, insan alışabiliyormuş bunlara da..
ama değil..

minicik kurt her yerimi delik deşik etti.
kalbim kalmıştı bir tek ama içime bu kurtu yerleştiren kişiye verdiğim söz, sadakatin sözü, yüzünden sevgiliyle konuşamaz durumdayım.
patlıyorum, ağlıyorum, kırılıyorum.

haliyle anlamıyor, anlayamıyor..
kızıyor, bağırıyor, sinirleniyor..

ve ben suçsuzum aslında, sadece 1 derdim var ama..


mezun olacağım, olabileceğim..
6~10 şubat tarihleri bence her şeyin belirleneceği gün..
ya birlikteliğe yakınlık, ya da yalnızlığa..


telefon yanımda, dizimde bilgisayarım, gözlerim dolu bekliyorum..
şu an bir boka bile benzemiyorum..

favoriler günü.. (the best)


»

12 Ocak 2012 Perşembe



azıcık birazcık kafam böyle..
hem patlamak üzere, hem de şarhoşluğun zirvesinde..

10 Ocak 2012 Salı



kendime adıyorum bu şarkıyı, buradaki his'ler her, him'ler hers, he'ler she'dir.

7 Ocak 2012 Cumartesi

annem beni çok yordu.






hani gripin'in bir şarkısı vardı;  SUSTUKLARIN BÜYÜR İÇİNDE










ufacık böbrek taşı, büyüdü, büyüdü ve boğazıma oturdu.. 
kelimeler batar daha da büyür halde..


sonrasında varolan ise; anneme dair kalbimde olan hissiz ve anlamsız koca bir yoğunluk..










ve ardından söyleyebileceğim tek şey; 


"Affetmek için iki kişilik erdem lazım. Hem onu affetmek, hem onu affettiği için kendini affetmek." -Orson Welles 










gizli saklı anneme ithafen..








"razıyım acı içinde ölmeye, doktorlar yok olabilirler. hiç üzülmem.." diyebilen biriyim an itibariyle. çabalamak, uğraşmak, sabretmek ile dert yanmam çünkü uğruna çabaladığım kişi için değer. ama o kişi beni yanlış anlamakta diretiyor ise "ohh, allah belamızı verdi, götümüze sokup sokup çıkarıyor." demek için de kendimde hak görürüm. açılacağını bile bile şemsiyeyle oynamam da tamamiyle benim problemim. üzülürüm, sıkılırım, bunalırım, anlatamam kimseye. kendimce akıl vermeye çalışırım, o akıl tuzlanıp, biberlenip geri gelir bana ve ben de gider sığınırım "lucky strike click"e. sessiz , sakin ve usulca öldürmeden 1 adım evvel uyuşturur beni.