28 Mayıs 2010 Cuma



I   fall in LovE  with  Viktorish..




.

27 Mayıs 2010 Perşembe

ben dün bunu gördüm..






aslında şöyleydi;
bir elinde ayfon, diğerinde bilekberriy, kucağında luğiz vuğiton çanta, ayağında lakost..

" ohaaa, bayağı paracıklı bu! " didim..


sonra bir not defteri, bir de eskiz kalemi çıkarttı kendisi..

başladı..
 çizdi..

yine çizdi..











kalemi oynadı hep..











                    


                   







         


işte öyle..







sonra, dayanamadım çektim futraflarını.
il anda filaş patladı tabi. döndü, baktı.
utandım, güldü, güldüm.. :)

" çizimlerin.. " dedim.
" beğendin mi pozlayacak kadar? " dedi.

arkasında oturanlar, hepimiz seyreyledik. otbiste o kadar çalkantıya, o kadar sallantıya hiç çızıttırık olmadı kağıdında..

bu yaptığı da dediğine göre; türkiye'ye yerleşmiş bir uzaylı..
yeşil, bol gözlü.. ağzında sigara, üstünde peace tişörtü, diğer elinde pankart, çoraplar dize kadar çekili..
pankarta ne yazacağını bilememiş henüz..

"alabilsem eskizlerinden bir tane" dedim, "dergiye gidecekler, yoksa.." dedi..
kalemine hayran kaldım.
o kadar sadece..

:)

24 Mayıs 2010 Pazartesi

ateşim var, yanıyorum, sirke kokuyorum..
neymiş efenim; sirkeli su, ateşi alır, ağzını yüzünü kırarmış.

her yerim acıyor.
şimdi bak; sağ ayağımdaki yüzük parmağım kaşındı, üstü.. nasıl nasıl hem de?! hissettim, acıyacak canım. yavaş yavaş, ağır, sessiz sedasız yaklaştım kendine. belki de farketmeden yapabilirim diye. tırnaklarım da uzun değil ki anacım.. 2 yavaş hart hurt ile inleyen nağmeler oldu mu tavan?!

uyumalıyım, ihtiyacım var, uyumaya halim yok.
eveeeeet, yok.
allah seni inandırsın bak !!
allaaaaaaaah!!
Ô_o

ha bir de şey var içimde, enerji patlaması. öleceğim sankim. azıcık kaldı vaktim..
böyle omuzlarım içten içe oynuyor, kafam sağ-sol demokratik bir ritim tutmaya çalışıyor.
ama olmaaaaz, birden gözüme gözüme rte pörtlüyor.
tövbeeee!!

okancığım bayülgenciğimi pek sevesim geldi.

muratıma haykırıyorum; sayııııııııııığğn bayııııııııııım!!
dediğim gibi, dediğin gibi..
dediğimiz gibi olsun.

ilaçlandım tarafından, gündüz vaktinde düşüverdi ateşim sayesinde. :)

seviyrum polça..

bi de sana bir şey vercem ben, süpriz ama. ama hep süpriz..
sus sus..  :p

berkay yine çılgına bağlamışçasına assassin's creed 2 yükle diye azraillik yapooor başımda..
yapmıycam neyn!
yapmıycam uleeeeeeeeeyN!!

oygh.

günberüüü..
sen bana bak, iyi et.
ballı pekmez, o hiç tükenmeeeez..
ihiihh :p

iyi geceleeeeeeer..
:*


 

şincik şöyle oluyor
ben hep mutlu oluyorum















sonra bir bakıyorum; şımarıyorum..












en çok, en birinci ben diye haykırıyorum..

20 Mayıs 2010 Perşembe

yit enik bic erik

bazen olur ki; konuşmak ömre ömür katarken mutlulukla; bazen öyle hissiz, öyle soğuk oluyor ki ne kadar hevesle arayıp da sesini duymayı beklesen de olmuyor gibi..

o kelimler o kadar sessiz, bir o kadar da buz kesmiş gibi..
gibi gibi..

olur öyle, "gereksiz" denen düşünceler sarabilir dört bir yanı. gelir, sarar felan..

telefonda konuşabilmenin de bir yetenek olabileceği düşünülmeli ve bunun yamacına da herkesin her şeyi becerebilmek zorunda olmadığı da iliştirilmeli..
ama olsun, insan bu yahu, kör kütük insan..

aşk 

gitarı iyi çalabiliyor ya da yüksek notlar alabiliyor diye, telefonda güzel güzel konuşabilecek değil ya. onu da beceremeyi versin. n'apalım?..


yapabilse keşke ~ mutluluk

öğrenirsek ne de güzel olur. bol bol.. ~söz sanatları~

TEŞBİH (Benzetme)
Aralarında benzerlik ilgisi bulunan iki şeyden, nitelikçe zayıf olanın güçlü olana benzetilmesine “teşbih” (benzetme) denir.
Teşbih sanatının dört ögesi vardır: 1. Benzeyen, 2. Kendisine Benzetilen, 3. Benzetme Yönü, 4. Benzetme Edatı.

    inci                gibi                 beyaz                  diş
Kendisine         Benzetme       Benzetme          Benzeyen
Benzetilen          Edatı               Yönü
 (güçlü)                                                           (zayıf)

Yukarıdaki örnekte “diş” beyazlık yönünden “inci”ye benzetilmiştir. (teşbih sanatı)

* Dört ögesi de bulunan benzetmeye “tam teşbih” (ayrıntılı benzetme / teşbih-i mufassal) denir.

Âh bu türküler, köy türküleri
Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz
Bedri Rahmi Eyüboğlu

Yukarıdaki şiirde şair, “köy türküleri”ni candan ve temiz olması yönleriyle “ana sütü”ne benzetmiştir. (teşbih sanatı) Buradaki benzetme sanatında, teşbihin dört ögesi de kullanılmıştır.

Köy türküleri        ana sütü             gibi                 candan
  Benzeyen             Kendisine          Benzetme            temiz
                              Benzetilen            Edatı               Benzetme
                                                                                  Yönü

* Teşbih-i Beliğ  (Güzel Benzetme): Teşbihin ögelerinden sadece “Kendisine Benzetilen” ve “Benzeyen”le yapılan benzetmeye “teşbih-i beliğ” (güzel benzetme) denir.

Nedendir de kömür gözlüm nedendir
Şu geceki benim uyumadığım
Çetin derler ayrılığın derdini
Ayrılık derdine doyamadığım
Karacaoğlan

Yukarıdaki şiirde, sevgilinin gözleri siyah renginden dolayı kömüre benzetilmiştir. Burada teşbihin ögelerinden sadece Kendisine Benzetilen (kömür) ve Benzeyen (göz) kullanıldığı için “teşbih-i beliğ” (güzel benzetme) sanatı yapılmıştır.

kömür  (gibi kara)        gözler
Kendisine                     Benzeyen              Benzetilen                                                                                                          

İSTİARE (Eğretileme)
Teşbihin (benzetmenin) iki temel ögesi olan “Benzeyen” ve “Kendisine Benzetilen”den yalnızca birinin kullanılmasıyla yapılan sanata “istiare” (eğretileme) denir.

a) Açık İstiare: Yalnız kendisine benzetilenin söylendiği, yani benzetmedeki güçlü ögenin söylendiği benzetme sanatına “açık istiare” denir.

Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece
Âşık Veysel

Yukarıdaki şiirde şair, dünyayı iki kapılı bir hana benzetmiştir. Fakat benzeyeni (dünya) söylememiş, sadece kendisine benzetileni (iki kapılı bir han) söylemiştir. (açık istiare sanatı)

Yaralanmış temiz alnından uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna yâ Rab ne güneşler batıyor!
Mehmet Âkif Ersoy

Yukarıdaki şiirde şair, şehit olan Türk askerlerini güneşe benzetiyor. Fakat benzeyeni (Türk askerleri) söylememiş, sadece kendisine benzetileni (güneşler) söylemiştir. (açık istiare sanatı)

b) Kapalı İstiare: Benzetmenin ögelerinden yalnız “Benzeyen”le yapılan sanata “kapalı istiare” denir. Kapalı istiare sanatında, kendisine benzetilen varlık açıkça söylenmez, bazı özellikleri verilir.

A kara kız kara kız
Saçlarını tara kız
Gönlüm uçtu yuvadan
Perçeminde ara kız

Yukarıdaki şiirde şair, gönlünü kuşa benzetmiştir. Fakat “Benzeyen”i (gönül) söylemiş, “Kendisine Benzetilen”i (kuş) söylememiştir. (kapalı istiare sanatı)

Ay, zeytin ağaçlarından yere damlıyordu
Açtım avucumu altına tuttum
Yukarıdaki şiirde ay, suya (yağmur damlası) benzetilmiştir. Fakat sadece Benzeyen (ay) söylenmiş, Kendisine Benzetilen (su) söylenmemiştir. (kapalı istiare sanatı)

KİNAYE (Değinmece)
Bir sözü benzetme amacı gütmeden hem gerçek hem de mecaz anlamını düşündürecek biçimde kullanmaya “kinaye” (değinmece) denir.
* Kinayede asıl kastedilen, mecaz anlamdır.

Ben toprak oldum yoluna
Sen aşurı gözetirsin
Şu karşıma göğüs geren
Taş bağırlı dağlar mısın
Yunus Emre

Gerçek anlam: Dağların üzerinde zaten taşlar, kayalar vardır.
Mecaz anlam: Acımasız, kalpsiz, katı.

Yukarıdaki şiirde şair, “taş bağırlı” sözünü hem gerçek anlamını (taşlar, kayalar) hem de mecaz anlamını (acımasız, katı) düşündürecek biçimde kinayeli söylemiştir. Fakat şairin asıl kastettiği, mecaz anlamdır. (kinaye sanatı)

Onların kapısı herkese açıktır.

Gerçek anlam: Kapının açık olması.
Mecaz anlam: konuksever olmaları.
Yukarıdaki cümlede “kapısı açık” sözü hem gerçek anlamını (kapının açık olması) hem de mecaz anlamını düşündürecek biçimde kinayeli kullanılmıştır. Fakat burada asıl kastedilen anlam mecaz anlamdır. (kinaye sanatı)

TEVRİYE (İki Anlamlılık)
Birden çok gerçek anlamı bulunan bir sözü, herkesçe bilinen anlamıyla değil, uzak anlamını kastederek kullanmaya “tevriye” (iki anlamlılık) denir.
Not: Tevriye ile kinaye sanatlarını birbirine karıştırmamak gerekir. Tevriye sanatında sözcüğün her iki anlamı da gerçek anlamdır; kinaye sanatında ise kastedilen, sözcüğün mecaz anlamıdır.

Anlat ban gül goncası
Gördün mü gül dikensiz
Gül renkli yüzün benli de
Göğsün niye bensiz

ben: 1. tekil kişi (kastedilen)
ben: leke

Bu kadar letafet çünkü sende var
Beyaz gerdanında bir de ben gerek

ben: 1. tekil kişi (kastedilen)
ben: leke

TARİZ (İğneleme/Dokundurma)
Bir kişiyi iğnelemek, küçük düşürmek, onunla alay etmek amacıyla bir sözü karşıt anlamını kastederek söylemeye “tariz” (iğneleme / dokundurma) denir.
* Tarizde söylenenin tam tersi kastedilir.

Not: Kinaye ile tariz sanatları birbirine karıştırılmamalıdır. Kinaye sanatında sözün mecaz anlamı kastedilir; tariz sanatında ise sözün tam tersi, yani karşıt anlamı kastedilir.

Not: Tevriye ile tariz sanatları birbirine karıştırılmamalıdır. Tevriye sanatında sözün her iki anlamı da gerçek anlamdır; tariz sanatında ise sözün karşıt anlamı kastedilir.

Bir nasihatim var zamana uygun
Tut sözümü yattıkça yat uyanma
Meşhur bir kelamdır sen kazan sen ye
El için yok yere ateşe yanma

Yukarıdaki şiirde günümüz insanı “tembellik” ve “bencillik” yönlerinden eleştiriliyor, iğneleniyor. Burada kastedilen, söylenenin tam tersi bir anlamdır. İnsanların çalışkan olmaları, başkalarını düşünmeleri gerektiği söylenmek istenmiştir, vurgulanmıştır. Bu şiirde sözün karşıt anlamı kastedilmiştir. (tariz sanatı)

Vermedi ablukada şan-ı donanmaya halel
İngiliz devletine olsa sezâdır amiral
Ziya Paşa

(Kuşatmada donanmanın şanına leke sürdürmedi.
İngiliz devletine amiral olsa, yakışır
.)
Yukarıdaki şiirde şair, Osmanlı’nın son dönem sadrazamlarından olan Ali Paşa’yı, Girit seferinde hiçbir başarı gösteremediği için iğneliyor, onunla dalga geçiyor. “Kuşatmada donanmanın şanına leke sürdürmedi” derken, aslında Osmanlı donanmasının şerefini iki paralık ettiğini anlatıyor. Söylediği sözün tam tersini kastediyor. Bu başarısızlık İngilizlerin işine yaradığı için de “İngiliz donanmasına amiral olsa, yakışır” diyerek dalgasını geçiyor. (tariz sanatı)

TEŞHİS (Kişileştirme)
İnsan dışındaki canlı ya da cansız varlıklara, insana özgü davranışların kazandırılmasına “teşhis” (kişileştirme) denir.

Bir gece misafirim olsan yeter
Dolar odama lavanta kokusu
Soğur sevincinden sürahide su
Ay pencerede durup durup güler
Cahit Sıtkı Tarancı

Yukarıdaki şiirde “su” ve “ay”a insana ait olan sevinmek, gülmek gibi davranışlar kazandırılmıştır, bu varlıklar kişileştirilmiştir. (teşhis sanatı)

Bir bulut geldi üstüne bahçenin
Bütün ağaçların keyfi kaçtı
Yukarıdaki şiirde “ağaç” kişileştirilmiştir. İnsana özgü olan “keyfi kaçmak” deyimi, insan dışındaki başka bir varlık için, ağaçlar için kullanılmıştır. (teşhis sanatı)

İNTAK (Konuşturma)
İnsan dışındaki canlı ya da cansız varlıkları konuşturmaya “intak” (konuşturma) denir.

Kulağının dibinde haykırdı fırtına:
Isınmak istiyorsan toprağı çek sırtına

Yukarıdaki şiirde insan dışındaki bir varlık olan “fırtına” konuşturulmuştur. (intak sanatı)
* Konuşmak insana özgü bir davranış olduğu için, burada aynı zamanda teşhis (kişileştirme) sanatı da vardır. Şiirde “fırtına” kişileştirilmiştir. (teşhis sanatı)
Not: İntak (konuşturma) sanatının olduğu her yerde aynı zamanda teşhis (kişileştirme) sanatı da vardır. Ancak teşhis sanatının olduğu her yerde intak olmayabilir. Konuşmak, insana özgü yüzlerce davranıştan (gülmek, ağlamak, yorulmak, uyumak, sinirlenmek…) sadece biridir.

HÜSN-İ TA’LİL (Güzel Sebeplendirme)
Herhangi bir olayın meydana gelişini, gerçek nedeninin dışında hayalî ve güzel bir sebebe bağlama sanatına “hüsn-i ta’lil” (güzel sebeplendirme) denir.

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden
Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden
Yahya Kemal Beyatlı
Ölen insanların dönmemesi, ilahî bir düzendir. Fakat şair, ölen insanların dönmeyişini, gerçek sebebinin dışında hayalî bir sebebe bağlıyor. Şaire göre ölen insanlar, yerlerinden memnun oldukları için dönmüyorlar. (hüsn-i ta’lil sanatı)

TECÂHÜL-İ ÂRİF (Bilip de Bilmezlikten Gelme)
Bir olayın gerçek nedenini bilip de bilmiyormuş gibi davranmaya “tecâhül-i ârif sanatı denir.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Cahit Sıtkı Tarancı
Yukarıdaki şiirde şair, şakaklarındaki saç tellerinin yaşlandığı için beyazlaştığını bilmektedir, fakat “şakaklarıma kar mı yağdı” diyerek bilmezlikten gelmektedir. (tecâhül-i ârif sanatı)

MÜBALAĞA (Abartma)
Bir şeyin etkisini güçlendirmek amacıyla, o şeyi olağanüstü bir şekilde anlatma sanatına “mübalağa” (abartma) denir.

Yıldızlar görse bendeki güzelliğini
Birer birer düşerler içimdeki denize

Yukarıdaki şiirde sevgilinin güzelliği abartılı bir biçimde anlatılmıştır. (mübalağa sanatı)

Görmeyen göz açılır dönse sana
Görse kalkar kötürüm sanki seni

Yukarıdaki şiirde sevgilinin güzelliği abartılı bir biçimde anlatılmıştır. (mübalağa sanatı)

Bir ah çeksem dağı taşı eritir
Gözüm yaşı değirmeni yürütür
Yukarıdaki şiirde şairin üzüntüsü, acısı abartılı bir biçimde anlatılmıştır. (mübalağa sanatı)

TELMİH (Hatırlatma/Anımsatma)
Herkesçe bilinen bir olaya, ünlü bir kişiye, bir inanca işaret etmeye, onu hatırlatmaya “telmih” (hatırlatma / anımsatma) denir.

Gökyüzünde İsa ile
Tur dağında Musa ile
Elindeki asa ile
Çağırayım Mevlâ’m seni
Yunus Emre

Yukarıdaki şiirde, herkesçe bilinen birkaç olaya işaret edilmiştir:
Birinci mısrada; Hz. İsa’nın Allah tarafından gökyüzüne yükseltilmesi,
İkinci mısrada; Hz. Musa’nın Tur dağında Allah ile konuşması,
Üçüncü mısrada; Hz. Musa’nın yere atınca yılan olan asasıyla gösterdiği mucizeler hatırlatılmıştır. (telmih sanatı)

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi
Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi
Mehmet Âkif Ersoy
Mehmet Âkif’in Çanakkale şehitlerimiz için yazdığı şiirinden alınan bu mısralarda, Çanakkale’de şehit düşen askerlerin büyüklüğü, yüceliği, kutsal bir gaye uğruna savaştığı vurgulanmak için Bedir Savaşı’na işaret ediliyor. Geçmişte yaşanan bir olay hatırlatılıyor. (telmih sanatı)

İRSÂL-İ MESEL (Atasözü Söyleme)
Düşünceyi anlam yönünden güçlendirmek, söze inandırıcılık katmak amacıyla atasözü veya özdeyiş söylemeye “irsâl-i mesel” (atasözü söyleme) denir.

Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından
Zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir
Ziya Paşa
Yukarıdaki beyitte şair, birinci mısrada söylediği düşünceyi, ikinci mısrada uygun bir atasözüyle pekiştiriyor, destekliyor. (irsâl-i mesel sanatı)

TEZAT (Zıtlık/Karşıtlık)
Birbirine zıt olan iki düşünce, hayal, durum veya olayı bir arada söylemeye “tezat” (zıtlık / karşıtlık) denir.

Neden böyle düşman görünürsünüz
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar
Cahit Sıtkı Tarancı

Yukarıdaki şiirde karşıt anlamlı iki sözcük (dost-düşman) bir arada kullanılmıştır. (tezat sanatı)

Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabib
Kılma dermân kim helâkim zehr-i dermânındadır
Fuzûlî
Yukarıdaki şiirde karşıt anlamlı sözcükler (dert-derman, ilaç-zehir) bir arada kullanılmıştır. (tezat sanatı)

TEKRİR (Tekrarlama/Yineleme)
Anlatımı güçlendirmek, güzelleştirmek amacıyla bir sözcüğü tekrarlamaya “tekrir” (tekrarlama / yineleme) denir.

Bahçemde açılmaz seni görmezse çiçekler
Sahil seni, rüzgâr seni, akşam seni bekler
Gelmezsen eğer mevsimi nerden bilecekler
Sahil seni, rüzgâr seni, akşam seni bekler

Yukarıdaki şiirde “seni” sözcüğü sıkça kullanılmıştır. (tekrir sanatı)

Benbende demen bende değilem
Bir ben vardır bende benden içerü
Yunus Emre
Yukarıdaki şiirde “ben” sözcüğü sıkça kullanılmıştır. (tekrir sanatı)

MECAZ (Değişmece)
Bir sözcüğün ya da sözün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak yepyeni, başka bir anlamda kullanılmasına “mecaz” (değişmece) denir.

Annesi bize karşı her zaman sıcak davranırdı.

Yukarıdaki cümlede sıcak sözü gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak farklı bir anlamda kullanılmıştır. Sıcak sözcüğü “içten, anlayışlı, hoşgörülü, iyimser” gibi anlamlarda kullanılmıştır. (mecaz sanatı)

Edebiyat öğretmenimiz ödevleri incelerken kılı kırk yarıyor.
Yukarıdaki cümlede “kılı kırk yarmak” sözü gerçek anlamından tamamıyla uzaklaşarak “çok dikkatlice, titiz bir şekilde” anlamlarında kullanılmıştır. (mecaz sanatı)

MECAZ-I MÜRSEL (Düz Değişmece / Ad Aktarması)
Bir sözü benzetme amacı gütmeden başka bir sözün yerine kullanmaya “mecaz-ı mürsel” (düz değişmece / ad aktarması) denir.
* Mecaz-ı mürselde sözcükler gerçek anlamının dışına çıkarak farklı bir anlamda kullanılır.

Mecaz-ı mürselde söylenen söz ile kastedilen söz arasında belirli ilgiler vardır:

* “Parça – Bütün” İlgisi

Marmara’da her yelken 
Uçar gibi neşeli
Fazıl Ahmet Aykaç

Yukarıdaki şiirde “yelken” sözcüğü ile “yelkenli” kastedilmiştir. (mecaz-ı mürsel sanatı)

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Mehmet Âkif Ersoy

Yukarıdaki mısrada parça (hilâl) söylenerek bütün (bayrak) kastedilmiştir. (mecaz-ı mürsel sanatı)

* “İç – Dış” İlgisi

Bu akşam sobayı sen yakıver.

Yukarıdaki cümlede “dış” (soba) söylenerek “iç” (odunlar) kastedilmiştir. Yakılacak olan soba değil, sobanın içindeki odunlardır. (mecaz-ı mürsel sanatı)

* “Yer – İnsan” İlgisi

Bu şiiri sınıf çok beğendi.

Yukarıdaki cümlede “yer” (sınıf) söylenmiş, fakat sınıfın içindeki öğrenciler kastedilmiştir. (mecaz-ı mürsel sanatı)

Kandilli yüzerken uykularda
Mehtâbı sürükledik sularda
Yahya Kemal Beyatlı

Yukarıdaki şiirde “yer” adı (Kandilli) söylenerek, o bölgede yaşayan halk kastedilmiştir. (mecaz-ı mürsel sanatı)

* “Yer – Yön” İlgisi

“Batı, bu konuda kararlı davranıyor.”

Yukarıdaki cümlede “yön” adı (Batı) söylenerek  “yer” (Batılı ülkeler) kastedilmiştir. (mecaz-ı mürsel sanatı)

* “Yer – Yönetim” İlgisi

Ankara, sınır ötesi harekata onay verdi.

Yukarıdaki cümlede “yer” (Ankara) söylenerek “yönetim” (Türk hükümeti) kastedilmiştir. (mecaz-ı mürsel sanatı)

* “Sebep – Sonuç” İlgisi

Bütün gün tarlalara bereket yağmış.

Yukarıdaki cümlede tarlanın bereketli olmasının nedeni yağmurun yağmasıdır. Sonuç (bereket) söylenerek sebep (yağmur) kastedilmiştir. (mecaz-ı mürsel sanatı)

* “Sanatçı – Eser” İlgisi

Orhan Veli’yi keyifle okuyorum.
Yukarıdaki cümlede “sanatçı” (Orhan Veli) söylenmiş, fakat “eser” (şiirleri) kastedilmiştir. (mecaz-ı mürsel sanatı)

TENASÜP (Uygunluk)
Aralarında anlam ilgisi bulunan sözcükleri bir arada kullanmaya “tenasüp” (uygunluk) denir.

Pek taze penbe tenlere benzer bu taşları
Yontarken eski Bergama heykeltıraşları
Yahya Kemal Beyatlı

Yukarıdaki şiirde birbiriyle anlam ilgisi bulunan “taş (mermer), yontmak, heykeltıraş” sözcükleri bir arada kullanılmıştır. (tenasüp sanatı)

Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabib
Kılma dermân kim helâkim zehr-i dermânındadır
Fuzûlî
Yukarıdaki şiirde birbiriyle anlam ilgisi bulunan “dert, derman, ilaç, tabip, zehir” sözcükleri bir arada kullanılmıştır. (tenasüp sanatı)

LEFF Ü NEŞR (Toplayıp Dağıtmak)
Bir mısrada birkaç sözcüğü kullanıp sonraki mısrada bu sözcüklere karşılık olan sözcükleri sıralamaya “leff ü neşr” (toplayıp dağıtmak) denir.

* Düzenli Leff ü Neşr
Birinci mısrada söylenenlerin ikinci mısrada aynı sırayla açıklanmasıdır.

Sen bana en sâdık arkadaştın
Gönlümde ateştin, gözümde yaştın
1                        2
Ne diye tutuştun, ne diye taştın
1                       2
Beni kıskandırıp durmalı mıydın
Tavlusunlu Hicrani

Yukarıdaki şiirin ikinci mısrasında “ateş” ve “yaş” sözcükleri söylenmiş, hemen sonraki mısrada bunlarla ilgili, bunları anlamca tamamlayan sözcükler aynı sırayla verilmiştir. (leff ü neşr sanatı)

Nedir bu savaş insanlarda barışa azim yok mu
1                      2
Kan dökücü mızrağı atıp zeytin dalı tutmak yok mu
1                   2

Yukarıdaki şiirin birinci mısrasında “savaş” ve “barış” sözcükleri söylenmiş, hemen sonraki mısrada bunlarla ilgili, bunları anlamca tamamlayan sözcükler aynı sırayla verilmiştir. (leff ü neşr sanatı)


* Düzensiz Leff ü Neşr
Birinci mısrada söylenenlerin ikinci mısrada tersten ya da karışık olarak söylenmesidir.

Deli eder insanı bu deniz, bu gökyüzü
1               2
Göz kırpar yıldızlar, türkü söyler balıklar
2                            1
Cahit Öztürk
Yukarıdaki şiirin birinci mısrasında “deniz” ve “gökyüzü” sözcükleri söylenmiş, sonraki mısrada bunlarla ilgili sözcükler karışık olarak verilmiştir. (leff ü neşr sanatı)

İSTİFHAM (Soru Sorma)
Duygu, heyecan ve anlatımı güçlendirmek amacıyla, herhangi bir cevap beklemeden soru sormaya “istifham” (soru sorma) denir.
* İstifham sanatında şair soru sorar, ancak cevap beklemez. Çünkü cevabı kendisi zaten bilmektedir.

Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
Orhan Veli Kanık

AKİS (Yansıma)
Bir cümle ya da mısra içindeki sözleri ters çevirerek söylemeye “akis” (yansıma) denir.

Her inişin bir yokuşu, her yokuşun bir inişi vardır.
← - - - - -  │  - - - - - →
Atasözü

Utandım ağlayarak, ağladım utanmayarak.
← - - - - -   │  - - - - - →
Mehmet Âkif Ersoy

Yemek için yaşamamalı, yaşamak için yemeli.
← - - - - -  │  - - - - - →
Montaigne

NİDÂ (Ünlem/Seslenme)
Şairin duygu ve heyecanlarının coşması sonucunda olayları, varlıkları hayalinde canlandırıp onlara seslenmesine “nidâ” (ünlem / seslenme) denir.

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer
Mehmet Âkif Ersoy

Yukarıdaki şiirde şair, bu vatan için şehit düşen askerlere “Ey” ünlemiyle sesleniyor. (nidâ sanatı)

Merhaba duvarıma vuran ışık!
Kaşığımdaki çorba, merhaba!
Merhaba uğuldayan orman!
A. Kadir

CİNAS (Sesteşlik/Eş Seslilik)
Yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları farklı olan iki sözcüğü bir arada kullanmaya “cinas” (sesteşlik / eş seslilik) denir.

Bir güzel şûha dedim iki gözün sürmelidir
Dedi vallahi seni Hind’e kadar sürmelidir

sürmeli  → 1. mısra: gözü sürmeli
→ 2. mısra: sürgün etmeli, uzaklaştırmalı

Yukarıdaki şiirde “sürmelidir” sözcükleri yazılışları ve okunuşları aynı olmasına rağmen, iki farklı anlamda kullanılmıştır. (cinas sanatı)

Her nefeste işledim ben bir günâh
Bir günah için demedim bir gün âh
Süleyman Çelebi

günâh  → 1. mısra: dine göre suç sayılan davranış
gün âh → 2. mısra: bir gün âh etmedim, pişman olmadım
Yukarıdaki şiirde “günâh-gün âh” sözcükleri yazılışları ve okunuşları aynı olmasına rağmen, iki farklı anlamda kullanılmıştır. (cinas sanatı)

TERDİT (Şaşırtma/Beklenmezlik)
Sözü beklenmedik bir biçimde bitirerek okuyucuyu şaşırtmaya, merakta bırakmaya “terdit” (şaşırtma / beklenmezlik) denir.

En ağır işçi benim
Gün yirmi dört saat
Seni düşünüyorum
Ümit Yaşar Oğuzcan

Yukarıdaki şiirin son mısrasında şair, şiirin genel anlam akışının dışına çıkar. Şiir şaşırtıcı, beklenmedik bir biçimde sona erer. (terdit sanatı)

Dişin mi ağrıyor?
Çek kurtul.
Başın mı ağrıyor?
Bir çeyreğe iki aspirin.
Verem misin?
Üzülme, onun da çaresi var,
Ölür gidersin…
Sabri Soran
Yukarıdaki şiirde şair, diş ve baş ağrılarına çareler buluyor, ancak iş verem hastalığına gelince “Ölür gidersin…” diyerek şaşırtıcı, beklenmedik bir yorum yapıyor. (terdit sanatı)

TEDRİC (Derecelendirme)
Bir düşünceyi, yükselten veya indiren bir düzen içinde derecelendirerek sıralamaya “tedric” (derecelendirme) denir.

Geçsin güzel günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar
Zaman sanki bir rüzgâr ve bir su gibi aksın
Enis Behiç Koryürek

Yukarıdaki şiirde zamanla ilgili sözcükler, derecelendirilerek sıralanmıştır. (tedric sanatı)

Gün →    hafta →    ay →    mevsim →  yıl
1 gün         7 gün        30 gün         3 ay          12 ay


LEB DEĞMEZ (Dudak Değmez)
İçinde dudak ünsüzleri (b, p, m, f, v) bulunmayan şiirlere “leb değmez” (dudak değmez) denir.
* Leb değmez sanatı halk şairleri (saz şairleri) tarafından kullanılmıştır.
* Saz şairleri tek olarak ya da başka âşıklarla karşılıklı leb değmez söylerken dudaklarının arasına iğne koyarlar. Yanlışlıkla dudak ünsüzlerinden birini söylediklerinde iğne dudaklarına batar. Bu şekilde hakemlerin ceza vermesine gerek kalmaz.

Hicran zindanında dara çekilen
Saklar sinesinde neçe dağları
Âşık Şenlik
Yukarıdaki şiir, dudak ünsüzleri (b, m, p, f, v) kullanılmadan söylenmiştir. (leb değmez sanatı)

SECİ (Düzyazıda ki Kafiye)
Düzyazıda kafiyeli sözler kullanmaya “seci” denir.

Işkdur gönli gülşen iden, ışkdur içi vü taşı rûşen iden.
Sinan Paşa
(gülşen: gül bahçesi,  ruşen: aydınlık)

ALİTERASYON (Ünsüz Tekrarı)
Şiirde belli bir ahenk sağlamak amacıyla aynı ünsüz harf veya harflerin tekrarlanmasına “aliterasyon” (ünsüz tekrarı) denir.

Eylül melûl oldu gönül soldu da lâle
Bir kâküle meyletti gönül geldi bu hâle
Edip Ayel
Yukarıdaki şiirde “l” ünsüzlerinin tekrarıyla belli bir ahenk sağlanmıştır. (aliterasyon sanatı)

ASONANS (Ünlü Tekrarı)
Şiirde belli bir ahenk sağlamak amacıyla aynı ünlü harf veya harflerin tekrarlanmasına “asonans” (ünlü tekrarı) denir.

Ok atılır kalasından
Hak saklasın belasından
Köroğlu’nun narasından
Her yan gümbür gümbürdenir
Köroğlu
Yukarıdaki şiirde “a” ünlülerinin tekrarından belli bir ahenk sağlanmıştır. (asonans sanatı)

AKROSTİŞ
Bir şiirde mısraların ilk harflerinin, yukarıdan aşağıya okunduğunda anlamlı bir sözcük olacak biçimde düzenlenmesine “akrostiş” denir.

Demek sevmek böyle bir şeymiş
İnan ölmekten betermiş
Düşünmesi bile güzelmiş
Eline bir kez değmeyi
Miş miş miş
Soner Şahin

Yukarıdaki şiirde mısraların ilk harflerini yukarıdan aşağıya okuduğumuzda anlamlı bir ad çıkar: DİDEM . (akrostiş sanatı)

unuttumhepunuttum hepseninyüzündenhep amahep

komşular iyidir..
komşu komşunun külüne mülüne de muhtaçtır..
komşumuz var; ebru abla; geri kalan 39 dairedekilerin dışında..
the best of diyerek, damarlarımı tikiliğe vurarak, mübalağa ediyorum.

sevgili ebeveynlerimiz yok burada. (ebeveyn türkçe değil, yazdıkça daha da bir batıyor göze, göz bebeğine.)
-->> buraya tikkaaağğt!!  çok sorum var çok, yardımınıza ihtiyacım var..
tekirdağ'da uzun süredir devam eden 2. balaylarının (balayılarını olmaz gibi ~ bal ayıları gibi oluyor o zaman) 2 virgül arası kısımlarını dolduruyorlar.. dolaşıyoruz kardeşceğizimle; yavru cenk!! :)

teyzem bakma niyetinde bize, eniştem pek ala, yeğenim bıyghh!!
sus sus..  Ô_o

ebru ablamızı tercih ettik. yan komşumuz. ablamız gerçekten de.
yemek de yaptı bize, çay da demledi.
sohbeti de pek lezzetli..

asıl konu, çocuklar içerideyken içilen booool köpüklü kahve ve devamındaki fısır fısır cümleler..  >:)

şimdi ben bunları yazıyorum ya, bir şeye bağlamaktı amacım, şöyle "vay be, anasının gözü, nasıl da bağlamış uyuz şey" diyebileceğiniz bir şeylerdi.
ama anlaşılan yapamayacağım, evet!
tamamen konunun dışında, konuyu unutmuş olmanın verdiği yeni konuyla yaşama çalışıyorum şimdilik..

fena da hissediyor kendini böyle olunca, garip, değişik duygular felan..

o değil de diyeceğim o ki; komşu komşunun güler yüzüne, fındık gözüne, el yapımı ekmeğine felan muhtaç gibi..
bazı bazı..

yeriğğmm, zeytinli ekmek!!

18 Mayıs 2010 Salı

e pek mutluymuşum ya ben bugün..
sabah sevdiceğiyle uyuyabilen, alarmı tekrar ötmesi için kurabilen, günaydını güzel bir öpücükle alabilen biriydim ben bugün.
bugün bugün bugüüüüüün..

e dedim ya; mutluydum çokça, halen.. :)

çamaşırları katladıktan sonra yerleştirirken, beğendiğim, olması gerektiğini düşündüğüm düzenin çoğunun yerşelik hayata geçmiş olması pek bir tatminkar hayata karşı..

fatura yatırmaya beraber gitmek de..
sıra numarası almak..
bazen tl sıkıntısı pound bolluğu altın ağırlığı çeksek de, hesapları yapmak az biraz can acıtsa da, nasıl lezzetliymiş..

dikenlenmek de güzeldir bazen; devamındaki Misssss kokular için..
pek değerli.

kıymetlimiiiiissssssssshh..  :*

gitaaaaaaaaaaaar hiroooğ

şincik şöyle böyle bir salgın var ya 1~2 senedir; müthiş gitarist felan..
salgın evet; tekil olarak çok eğlenceli olmasından mı, yoksa stüdyoya giremeyenlerin girmişler gibi hissetmesine neden olmasından mı,  kendi kendini yine kendi kendine kanıtlatabilen bir durum olmasından mı yoksa bilemiyorum.. hepsi birden de olabilir pekala..

6~7 çeşit tür, alt tür.. konser kayıtları da dahil olmak üzere ne ararsan var diyemem ama eklenti paketleriyle 3 bin-5 bin belki de 5-10 parça daha yüklenilebilir olması da öpülesi durum olabiliyor.

izledim bir süre, sene başında bilgisayar klavyesini mıncıklayarak başladığım buluşma vakitleri 2 hafta öncesinde beşevler'deki bir guitar hero tükkanından aldığımız randevuyla pekişmiş oldu. pek de iyi oldu. cüzdanımız da bir hafifledi ki sormayın.. (saati 5 tl, kişi başı)

vokal-bas-gitar-davul olmak üzere odalara doluşan kişiler değişli tokuşlu, bazense çivilenmişçesine sabit makamlarıyla oynuyor bu zımbırtılı düdüğü..

sevdim, eğlendim..

bora var bir tane, bizim bora, severim.
hele ki o ne zaman aldı bagetleri, gülmekten gözümde yaşlar, karnımda ağrılar doğuverdi. sen çok yaşa bora..

burkay var bir tane, bizim burkay, severim yine.
tanrıııııııığm, yarebbiiiiğm!!
aklıma geldikçe ölesim, kafamı duvarlara vurasım geliyor. basçı olmalı o, niye tutturduysak mikrofonu al diye..
argo margo kargo felan serbest hepsi. beynimizi zikercesine çığıra çığıra, notayı bulma tabiriyle do re mi fa sol la si do 'yu bu kadar detone söyleyebilen bir ses daha yoktur sanırım.
durum; sağ tarafımda bora, bas; sol tarafımda burkay, vokal..
burkay bağırıyor, sol kulağım çın çın çın, bora ona kızıyor bağırıp, küfrediyor, sağ kulağım mıncık mıncık..
sağır oldum hep.

hele ki var biri; murat, Ömer Murat, en sevdiğim..  :)
eline ne de yakışır gitar, baget, bas felan.. hepsi de valla.. öperim ellerini..
her işin üstesinden gelir.
evet.
vokal accık birazcık sanki. ;p

ben, kendim, sinem, zeynep sinem.. bir şey diyemem..

eğlendim ben hep, söyledim anlattım.
gidin, gidelim, oynayalım, eğlenelim, paramız da kalsın ama yine..

beşevler guitar hero, karış karış mavi at kafe'nin yanıbaşı hemen. 11'de açılıyormuş.
10.30'da gidip de bekledik açılışını.. evet, yaptık..

aramızda kalsın, vokal yok de, sonra halledersin. ;)

16 Mayıs 2010 Pazar

tepki değil bu değişiklik. olması gerekendi bu çoook önceden. (tepki tepki, azıcık da olsa tepki)
"kafama esti" durumunu yaşamak istiyorum, biraz tikilik, biraz kıroluk, biraz kokoşluk felan hepsi olmalı bu sefer diye düşünüyorum. "insanlara dair, yaşadığım olaylar bu yazdıklarım" ın yanında, beğendiklerim, sinirlendiklerim, sevdiklerim, futraflar felan da olacak.
ay bak şimdi, bunu yazıp da uyarmış olmak de istemiyorum hani.. ama belki bazen hayatımın reklamını da yapasım tutar. olur yani bu, tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü tükkanı ya hani.
bir de hep dikkat eden ben güzel mis oygh müthiş Türkçe'ye, bu sefer pek rol vermek istemiyorum.
kısmet diyorum bir sonraki satıra geçiyorum.
önceden yazdıklarım mı ne oldu? sordun tamam, vereceğim cevap.
sildim hepsini, tereddüt içinde kalmadım değil, unutacağımdan değil yazdıklarımı, hatırlamam daha kolay olsun diyeydi onlar ama tümü seç ve sil ile bitiverdi hepsi 2 tık yahu. bak bir kez daha diyorum; 2 tık.
yaptım muzur cadı, yaptım diye de bağırıyorum burdan sana..
sonra sonra ne diyeceğimi unuttum.
hatırlayana kadar devam; değişiklik olsun, tepkiler ne derece yüksek, ne derece ılımlı olcak, reklam mı kokacak bu hareketler (uyardım -> tikikıro) felan..
hatırlamamaya devam ederek söyleyeceklerimi ilk dolaylı tümleçli zincirleme isim tamlamamı yapıyorum.
yaptım.
hepsini ben yaptım..

öptüm bebek!! 
dın dındın..

dın dındın..

dıdıdıııııııığ dığğ dıdıııığğğ..

yenileniyoreee..

yeni yeni yepyeni yepisyeni yepyep..

 hu komşu!!
yenileniyooooooooooooor!!*


*azıcık bekleyeceksin ama, o ayrı.. :)