25 Aralık 2010 Cumartesi


aşk olmazsa, aşkım olmazsa, ne siyahın ne beyazın, ne ağlamanın ne de gülümsemenin tadı çıkar..

iyi ki var..
yeni yeni şeyler almak istiyorum artık..

yeni bir ayakkabı, yeni bir mont, yeni bir pantolon..



allahım, yardım et.
madden, manen.

biriktirdiğim azıcık paracıkımı harcadım birine..
umarım beğenecektir..
umarım istediğim "beğenmekten öleceğim" tepkisini görebilirim.


hof.
çok eksik, çok yanlış şeyler oluyor.
olmaması dileğim, olmamasını düşündükçe oluyor.

yoruldum, üzülüyorum.
öyle böyle, 3~5 kelimeyle anlatılır değil.

ruhumun sınırlarını ucu dengesizce kırılmış bir bıçakla çiziyor biri. bastıra bastıra.
içime akıtıyorum göz yaşlarımı, bir müddet dayanabiliyorum sabretmeye, bırakıveriyorum aniden.

kusmak istiyorum; ciğerlerimden, beynimden.

çok üzgünüm.
mutsuzluğum bu yüzden.

okunmaya değer görülmeyen notlar aslında sevgi, aşk ibreli..
sinir öyle lanet bir çamur ki, bir dokununca yıkanıncaya kadar her yere bulaşmış oluyor.
siliveriyorum hepsini değmez naralarını sessizce patlatarak gözyaşlarımda.

kızıyorum kendime bu sefer.
altına nazaran değer biçmeye çalıştığım bir durum varmışçasına..
olmaz, olamaz ki..

ben çok yorgunum..

kendimden..
herkesten..

düşünmekten..
bir anlık da olsa düşünmemek için düşünmekten..

ironilerden..

hayallerimin gerçek olamayacağından, yapamayacağımdan..

istediklerimin, artık istediklerim olduğunu kendime kanıtlamaktan.
sonuca dair uygun bir sebep üretmekten..



ben varım, biraz da olsa kalan ben..
















ben yeterince kötü davranıyorum kendime.

lütfen..
lütfen, iyi davranın..

21 Aralık 2010 Salı

Komünist, Yahudi ve Dalkavuk.. (12 Mart 1934)


Türk milletinin dışarki düşmanları bütün dünyadır. Bunu tarih bize edebi bir öğüt halinde hikaye eder. İçerdeki düşmanları ise üç tanedir. Komünist, yahudi ve dalkavuk.
Komünist, vicdanını yahudi “Marks”a satmış olan vatansız serseri demektir. Amele diktatörlüğünün kurulduğu yerde cennete varılmış olduğunu zanneder. O, bazen bu zannında samimi olan bir aptaldır. Bazen de samimi değildir, aldatmak için böyle söyler. O zaman da kalleştir. Komünist, dünyada patronla işçi arasındaki hukuk nusavatsızlığını halletmek için ortaya atıldığını söyler. Bunun için de ilk yaptığı iş dinleri, milliyetleri, vatanları inkar etmektir.

Komünist, dünyadaki bütün meseleleri “mide” ile izah etmek gayretindedir. Ona göre “milliyet” midesi dolu olanların, midesi boş olanları kullanmak için vasıta ettiği bir tuzaktır. Milliyetler kalkarsa dünya cennet olucaktır. Türkiye’deki komünistlerin çoğu Türk değildir. Asıl milliyetlerini kaybederek Türkleşmiş melezler veya gayrı Türklerdir.

Türk milliyetini kökünden kıracak herhangi bir harekete bunların iştiraki, tahteşşuurlarında yaşıyan “Türk’e kin” ile izah olunabilir. Komünistlerin bir kısmı züğürtlerdir. Başkalarıyla musavi olmak için başka çıkar yol göremedikleri için bu dipsiz yola dalmışlardır. Bir kısmı da cinsi hayatlarında ihtibas yapa yapa tereddi etmiş aşağılıklardır. Komünist cemiyette kolayca kadın bulabilmek düşüncesi onları bu yola atmıştır. Bir kısmı, komünist merkezlerinden para ve rütbe alan kabadayılardır. Bir kısmı da budalalardır. Bilmeden, anlamadan, görmeden bu işe girişmişlerdir. Fakat her ne olursa olsun komünist vatan hainidir. Halkının ancak binde biri amele olan ve amelesinden çok başka sınıf halkları ezilmiş bulunan Türkiye’de amele sınıfının menfaatleri müdafaa için ortaya atılmak bahanesi gülünçtür. Onların hakiki maksadı bizi komünist merkezlerinde esir etmektir. Sistemli bir tarzda ırkımızı imha eden merkezlere….

Komünistlere verilecek cevap şudur: Türkiye’de servet haksızlığı ve gayrımeşru suretle kazanan zenginler varsa bunu düzeltmenin yolu komünizm değildir. Komünizm ileri bir hamle ise bu hamleye geri, kaba ve ahmak mujik kılavuzluk edemez. Beşeriyetin rehberliğini Almanlar ve İskandinavlar gibi en ileri milletler iddia ederlerse hak kazanabilirler. Fakat Ruslar, asla! 10.000.000 amelenin yaşadığı koca Almanya’da komünistler en çok 6.000.000 taraftar bulabilmişlerdi. Bugün ise milliyetçiliğin çelik yumruğu orada komünizmi ezmiştir.

İkinci düşman yahudidir. Onun Allahı paradır. O, cebine birkaç para koyabilmek için gölgesinde yaşadığı bayrağı satmaktan çekinmiyen namussuz bir bezirgandır. Hangi memlekette oturuyorsa oranın düşmanıdır. Fakat bu düşmanlığını açıkça değil yüze gülerek, tezellül ederek yapar. Yahudi mayi gibidir. Derhal bulunduğu kabın şeklini alır. Yer yer kurulan yahudileri Türkleştirme cemiyetleri bu zelil politikanın neticesidir. Bununla cihan savaşında düşmanlarımıza casusluk ettiklerini, mütarakede Türklüğü tahkir ettiklerini unutturmak isterler. Hatta daha ileri giderek kendilerine Türk adları takarlar. Yahudi iki türlüdür. Biri asıl Yahudidir, bu dilinden tanınır. Biri de Yahudi dönmesidir. Bu dilinden tanınmaz. Bunu tanımak için yüzünün mütereddi Yahudi hatlarına dikkatle bakmak lazımdır. Yahudiyle Yahudi dönmesinin hiçbir farkı yoktur. Biri “biz Yahudiler” derse öteki de “Siz Türkler” der.

Üçüncü düşman dalkavuktur. Bunlarda Yahudi gibi daima kuvvetli olan tarafı iltizam ederler. Hayatları “yaşasın” diye geçer. Türkiye’nin fertleri, hükümetin bütün icraatlarını beğenip alkışlamağa mecbur olmadıkları halde bunlar onu alkışlamayı “farzı aynı” haline getirirler. Vicdanı ve ilmi kanaatlerine göre yanlış gördükleri şeyi korku veya dalkavukluk saikasıyla doğru imiş gibi alkışlıyanlarla onları açıkça tenkit edenlerden hiç şüphesiz ikinciler doğru hareket ettikleri halde bunların hareketlerin inkılaba muhalefetle itham ederler. Onlara göre inkılabın öz çocuğu olmak için dalkavuk olmak lazımdır. Fakat işin en kötü ciheti kanaatlerini açıkca söyliyen vatandaşları kötülemek kabiliyetinde olmalıdır. Onlar düşünmezler ki, düşüncelerini apaçık söyliyen vatandaşlara kötü gözle bakılmaktan vazgeçilmezse artık Türkiye’de doğru sözlü ve cesur insan yetişmesine imkan kalmayacaktır. Bu dalkavuklar daima Türkiye’nin en hür memleket olduğunu söylerler. Fakat ufak bir tenkit üzerine bastıkları yaygara ile düştükleri gülünç tezatı göremezler. Bu dalkavukların yüzüne karşı dalkavukluklarını tenkit ederseniz alacağınız cevap şudur: “Ne yapayım ben dört çocuk babasıyım” veya “Ben başımdan korkarım, ne yapayım?”. Türkiye’de komünist en çok 10.000, Yahudi 100.000′dir. Dalkavuğun sayısını ise Tanrı bilir.


Hüseyin Nihal ATSIZ

15 Aralık 2010 Çarşamba

19 Kasım 2010 Cuma

tanrım..

hiç tatmadıklarımı, duymadıklarımı, görmediklerimi yaşatan AŞKı bana gönderdiğin için teşekkür ederim..


















































sevgilim..
en büyük teşekkürüm sana..

iyi ki hayatımdasın, iyi ki hayatımsın..




















kötülüklerle başetmemi sağlayan kara şövalyem..

















:*
korkuyorum.
yalnızlıktan korkuyorum..

galiba. yani bugünler böyle olduğuna delalet sanki.

gitmeni istemiyorum ya, başka yerlere, bu sebepten. ulaşmak mümkün olmadığından. fiziken değil bahsim, ses, soluk da duyamıyorum o zamanlarda.

bekliyorum bekliyorum..
vakit geçsin diye uğraş bularak bekliyorum ama bana ulaşan da yok.

özlenmemek korkusun bu işte.
gayet kabul edilebilir benim için.
merak edilmemek.

niye edilsin ki?
niye?

eskiden iletişim bu kadar kolay mıymış?
her dakika telefon, internet mi varmış?

eskiden daha kolaymış ama..




terk derdim özlenmediğimi hissetmek, merak edilmediğimi..
biraz, birazcık..



ama içinden gelmeli insanın, zorla olmaz ki..




18 Kasım 2010 Perşembe

karamsarım bu ara..
2 gündür yaşamadıklarımın yaşanılmış olmasının kaldırılamaz ağırlığının altında çökmüş haldeyim.

sinirli, kıskanç, asabi, tiki felan..
aslında daha türevleri de var..

46 dk lık bir konuşmaydı olan. ilk defa..
olmuyor tek taraflı. kapatıldı konu.
öyle sandı içim.

arabesk olarak ciğerim.
ciğerim yanıyor, ciğerim.
öyle böyle, tarif edilebilitesi olan bir şekilde de değil hiç..

sınıflandırma yapıyor nankör, kör olası insan.
"tercih" diyor.
çoğul konuştuğumun farkındayım. suçu üzerimden atmak istememin sebebi o. refleks olarak doğuveriyor 7 aylık bile olmadan, ansızın..

yapıyorum, yapmak istemiyorum ama.
allanmadan önce ya da allandıktan sonra..
hiç hissetmediklerimi, hiç yaşamadıklarımı yaşar oldum.
kendimi tanımaktan uzak bir halde buldum kendimi.

bu yukardaki çükübiklerin sebebi de budur.

zeynep oldum ben..
sinem'likten çıkıveriyorum. korkuyorum.

kendimi "merhaba, ben zeynep." diye tanıtınca karşımdakine, değişik biri çıkıyor gibi içimden.
"merhaba, sinem ben." im ki ben.
hep öyleydim.

isim değiştiriyorum, kabuk değiştirmek gibi.
yuhh!!
ne arabesk..
kaan sezyum amk'sini buyuruyorum arabeskliğime.



saçlarımı kökünden kestirmek istiyorum.















sus.
malı..

22 Ekim 2010 Cuma

selamlar bayanlar, baylar..
yorgunum biraz.
biraz dediğime bakmayın, aslında yorgunluktan ölmek üzereyim..
ankara'ya olan özlemimi de sindiremedim..
sevgilime olanı da..

parmağımı touchpad'te unutup uyuyacak kadar hem de..

döneceğim tez vakitte..

hı hı, ebet. :)

26 Eylül 2010 Pazar

aklım, fikrim..







~ ~ ~






rüyaya dalacağım birazdan..
misler gibi bir rüya için daha..





















~ ~ ~




"hayatım" olabilen biri bulunca, yapabileceğimi düşündüğümden hatta düşünmediklerimi yaparken buluyorum kendimi.. fikirler, düşünceler, yetenekler birleşip, adımlarını daha emin atıyor yarına doğru..
iki kişiden değil, "biz" den oluştuğunu görmekse tatminkarlıkta bulutlara çıkartıyor ruhumu..

bazen lezzetsiz an'lar gelince üstüme, gözlerimi kapatıp, replikleri duymam sesinden yetiyor..
ağlamak da güzel o zaman, gülmek ve susmak da..







~ ~ ~






gitmediğim yerlere gitmek, gidilmişleriyse özel kılmak..
istediğim bu, biliyorum ki istediğimiz bu.
sırtımızda çantalarla tabana kuvvet belki, tren ya da otobüs, gemi veya uçak..

belli mi olur?




























~ ~ ~






ama şunu biliyorum ki; ne olursa olsun, kalbim hep doğru yolu bulabilir. 
isterse daima yapabilir. ve inanıyorum ki, vazgeçmeye hiç niyeti yok..






14 Eylül 2010 Salı

tikaaat tikaaat!! AN İTİBARİ İLE..















çok   S I K I L I Y O R U M !!
















bazen benden..





bazen senden..





bazen ondan..





bazen sıkılmaktan..

sıkılıyorum.

.

11 Eylül 2010 Cumartesi

sevgili siktir-î boktan psikoloji!

kalp felan yapmak istemiyorum. sert bir konuşma da olmayacak bu. bilmiyorum, olabilir de. rüzgârın nasıl estiğine bağlı. hepimize bazı bazı estiği üzre, bana esme sırası da bu aralar. hı hı, evet..

insan yaşlandığını kabul etmek istemediğinden (olgunluk ya yetişmek değil bahsi geçen) günlük hayat diye tabir edilen rutin tüketim günlerinde pek detaycı düşünmeden, geçmişini elinin tersiyle çocukken yaptığı temizlikler gibi atıveriyor kilimin altına. kilim mi dedim? bazılarınızda halı, bazılarınızda onun fileksi var, belki de yoktur hiçbiri.
neyse..
birilerinin gelip hatırlatması mı gerek illa ki bir şeyleri? nerde ne yapıp, şimdi ne yaptığına dair? ne yapacağına dair düşüncelerini bir kez daha gündemine alıp, güncellemen için yan gözle bakman mı gerek birilerini önceden kullandığı tökezlere?

evet!
mantıklı düşün, mantıkla yaşa, felsefi, ileri görüşlü beyin kıvrımcıkların ne kadar çok iç içe geçmiş olursa olsun.
emir kipi kullanıyprmuşum, direktif veriyormuşum gibi görünmek istemiyorum. yapmıyorum da aslında, eğer öyle hissediyorsan senin alınganlığından yeğeeeen.. (pokluklu esprikli ihih)

hiç komik değil.  :)

kendi adıma yazmıyorum; insanları kurtarma görevi bana düştüğünden yazıyorum bunları.
olur mu be?!
kendi adıma ve kendi adıma'nın düşündüğü şekilde düşünen kendi adınlarına yazıyorum.

aramızdan bazı vakitler su sızmayan hayatın yönetimiyle, bazı bazı kusup suratlarımıza "dönlerimizi götüyoruz". (çok zıtlaşmaktan)
pozitif, artı, heppi günlerimizde bol bol gülücük, kahkaha.. çok daha az gelecek kaygısı.
ee tökezleri gösterip, sunacak 2. elcimiz de gülüyor o sıra, gösteremiyor. ve düşünecek kişiyse orijinal sahibi olan, o anı çok çok çok detaylı kaydetmekle meşgul, tedirginliğe gerek yok.

abboo!
hele ki negatif, eksi, sed günlerimizde..
allahım! her şey mi üstümüze gelir.. ne fenaaaa?! di mi, di mi?
yo..

başlığa bakalım efenim;
SEVGİLİ SİKTİR-Î BOKTAN PSİKOLOJİ

hepsi senin yüzünden huleyn!
senin yüzündeeeeeeğnn..

gülerken önemli değil, kar yağması ya da güneş'in eritircesine bize osurması.
ya ağlarken, 2 rüzgâr esti mi; rüzgâr savuruyor bizi, ordaaaan oraya, duvarlar üstümüze geliyor.

yok öyle bir şey, vallahi bak.
gülmek de, ağlamak da senin tercihin.

demiyorum ki, eline batan kıymığı çıkarttığına, nokta kaynak kadar olan kan damlası sebebiyle kan kaybından öleceğini sanma.. (cümleyi bi daha okumak isteyebilirsiniz efenim)
san anacııığm, san.
yaşa o adrenali. ohh mis gibi. :)
ama ağlama, ağlanmaz ki. di mi ama?
hı hı, evet..





PSİKOLOJİNE SAHİP ÇIK TÜRKİYE!!
ben sahip çıkacağım, söz.
sen de çık.








benimle çıkar mısın?






~

29 Ağustos 2010 Pazar

bakıp görmeyi öğrenmek gerekmiş demek ki..

aşağıda sevgimin aldığı şekli görebilirsiniz..






















































































gördüğünüz gibi..

tabi ki hayal gücünüze de bağlı bu durum.. ;)

26 Ağustos 2010 Perşembe

hoff..
özel bir şeyler olsa ya keşke..

biraz minik de olsa, özel olan, bana özel..

"monoton mu?" derken buldum kendimi eşyalarımı toplarken..
olmasın..

olmasın..

23 Ağustos 2010 Pazartesi

klbk

~


garip hissediyorum sadece, bir değişik..
belki de bugün saran ankara soğukluğundandır, belki başka bir şeyden.

düşünmek istemiyorum öncelerini, olanları, hataları ya da törpülenmeleri..
ama bugün birikmiş oldukları yerden rüzgârla çıkıverdi birkaç sayfası..
halbuki nasıl da güzel gizleyip, kitlemiştim üstlerini anahtarlarını fırlatıp atarcasına..
istemiyorum böyle olmasını, istemiyorum..

yardımcı olunabilecek tek şeyse, farkında olunmasıydı bu durumun.
şükürler olsun..
allahım..

sadece lafta kalmasın; gerçekten ne hissettiğimin farkındaymış durumu lafta kalmasın..
lütfen anlamlaştıranların eseri olan hayatımda kilitlenecek olaylar olmasın..

bugün söylenenler gibi, verilen tepkiler gibi, yürürlüğe konulsun..
güvenini tekrar kazanabilsin kendine güvenip, onaylanırcasına..
hata yapmış olmak istemiyorum ya da kullanılmış olmak..

ama biliyorum, evet biliyorum..
güveniyorum kendime, güvenimin güvenilir olmasına..
lütfen, yanılmış olmayayım..
lütfen..


~

20 Ağustos 2010 Cuma

klağvn



 
    vazgeçiyorum.. aşığım ben, aşığım deliler gibi.. 

evden dışarı çıkamıyorum, çıkamayacağımdan değil, depresfi ruhani bir durum içinde çıkmak istemiyorum..
tüm gün boyunca kullanacağım saç modelini, önceki gece yatmadan tepemde topladığım saçlarım oluşturuyor; tiftik tiftik bazı kısımları..

kabul ediyorum, tamam, gelemeyin üstüme..
hassasım, alınganım..
sanırım depresyondayım yıllar sonra..

nokta

yalnızım, yalnız hissettiğimden.

uykuya karşı gücümün, hakkımın olmaması o kişide ne kadar acı bilemezsiniz..
boktan farkım yok mu benim?
yok anlaşılan..

yeter..
ağlamak istemiyorum artık, istemiyorum..

inanmıyorum, tatmin olamıyorum cevaplardan-mazeretlerden..

18 Ağustos 2010 Çarşamba

kalp kapakçıklarının kendini aşması..

ben öğreniyorum..
bazen yenilerini, bazense doğrularını..
sen oldukça, yanımda olup elimi tuttukça da devam edeceğim bıkmadan, usanmadan..

biliyordum, anlıyorum şimdi daha iyi.
Seviyorum, Çok Seviyorum..

benim "salt parlaklığım" sende "salt sevgi" ye dönüştü.
kelimeleri yetiremez halde, heyecandan gözlerim dolarak karıştırıyorum lugatımı uygun bir şeyler bulabilmek adına..

fizy, resimlerimizden sonra en yakın arkadaşım oldu, tercümanım..
günlerdir dinliyorum, günlerce de dinleyeceğim.
korkumuyorum eskiyeceğinden, bir rüzgârla dağılacak değil kalbimdekiler çünkü..

i want to be closer..

paper child


bazı zamanlar geleceğe dair içimde birikip, midemin içinde oradan oraya çıkmak için çırpınan kelebeklerin yerini, erimiş ya da bitmiş ağır piller alıyor gibi.. midemi yakarcasına, gaviscona boğuyorum kendilerini, ayağa dikilsinler, kendilerini toparlasınlar diye..



canım mı sıkkın biraz ne?



      






bayım.. nerdesiniz acaba?






14 Ağustos 2010 Cumartesi









Evet; benim aşık olduğum bir prens var..
Beyaz atı yok ama görünce tanıyıp, canımın içine sokmak isteyeceğim birisi O.
Hayatımı, O'nunla doldurmak için değerli kıldığım, kendime iyi davrandığım..
Huzurum, mutluluğum..
Rutin bir şekilde birine baktığımda O'nu aldatmış gibi hissetmiş olduğum bir prens O.
Kırılmasın, incinmesin..
Mümkün olsa, pamuklara sarıp sarmalamayı düşündüğüm..
Aşkımla, sevgimle koruduğumu hep hayal ettiğim..
Çok sevdiğim, çok seveceğim..
"İyi ki yaptım" dediğim..

O benim ortalığı aydınlatan Kara Şövalyem, Muratım..


3 Ağustos 2010 Salı

çıpıtı çıpıtı

böyle böyle şeyler buldum ben..
garip, değişik, heyecan verici, eğlencelikli..

tanrım, ne de güzel.. :)

Tim Burton'dan hediye; aşk testi..     


sonuçlar;

























ayıp olabilir, bu kadar büyük olmasının sebebi gözünüze sokmak istemem.
evet, aynen öyle..

hahaaayyyt!!
arghhh; fena mıyım ne?   >=)

şaka şaka, herkesler pek mutlu, mesut, huzurlu olsun.
inşallah maşallah süphaneke dinimiz amin efenim..  :)

1 Ağustos 2010 Pazar

bulduk, sonunda bulduk..

çok zor..
aslında kolay ama 3-5 ya da 10 adım ilerisini düşününce olmuyor işte.
"aldık mı tam alalım, ooooh uzun süre kullanalım.." dedik.

düşünülenler, düşündürenler..

"NE GÖRDÜM?" ile başlayan olaylar şöyle devam etti;

1. Dendi ki;

BMW Vision Efficient Dynamics




of offf..

sonra ben ne göreyim..
allahım garip bir duygu doğuverdi..


2. Dedim ki;

BMW GINA Light Visionary Model

uzun süre bakışmalar, farklı açıdan görüşmeler, araştırmalar..

Muratım'ın bir porsche öneri sonucu, aylar önce yolda görüp de tanımlayamadığım kupe~sedan karışımı bir şey geldi aklıma ve buldum..


3. Demeye devam;

Porsche Panamera Turbo





bunlar ne?
allahım bunlar neeee?!

ama hayır, çok göze çarpacaklardı, nazar felan.. daha mütevazi görünümlü, aile arabası gibi bir şey makul olurdu sanki..


4. Dedim ki;

Volvo S60 Concept


konuştuk konuştuk konuştuk..

Ben : Hayatım, bu iyi bu, bizlik bu. ohh miss.. :)
Muratım : Sığmayız ki Zeynebim biz, 6 kişilik bir araba olmalı bizimkisi..
Ben : Ee n'olcak?
Muratım : Daha geniş lazım bize..


"surf" ne demek surf.. her sitede aşırı sürat yaparak dakikası birlik vakitlerde bulmaya çabaladık..
bulduk ama..


5. Dedik ki;

Nissan Forum


şimdilik ~şimdilik bu aralar bizim için uzun bir süre~ seçilen bu gibi..
tamam yine dikkat çekeceğiz ama 6 kişilik rahat, geniş bir arabamız olmuş olacak.

hem de "TIME OUT BUTTON" u olan tek araç. ;)




kısmet.. :)


26 Temmuz 2010 Pazartesi

Özel Güzel Müthiş Fevkhalade ~ murâdım Muratım


bugün özel bir gün..
hem de nasıl..

hayatıma; pırlantalar, zümrütlerden öte, bolca mutluluk, huzur, sevgi, başarı, AŞK sağlayan murâdımın günü..
murâdım Muratım..

annesini, babasını öpeceğim..
ama önce kendisini..

iyi ki varsın bayım..
Seviyorum, severim, seveceğim..



gırın gırın..  :*

25 Temmuz 2010 Pazar



yaptım, evet sonunda yaptım.
vokalin kız mı erkek mi olduğu bilmeden, bilemeden, sorgulamak istemeden dinledim.
4 kez peşinsıra..
vuhuuoo..

sanırım ölüyorum. :/

28 Haziran 2010 Pazartesi



In the quiet of the shadow
In the corner of a room
Darkness moves upon you
Like a cloud across the moon



You're a-wearing all the silence
Of a constant that will turn
Like the windmill left deserted
Or the sun forever burn


So don't forget to breathe
Don't forget to breathe
Your whole life is here
No eleventh hour reprieve
So don't forget to breathe

Keep your head above water
But don't forget to breathe

And all the suffering that you've witnessed
And the hand prints on the wall
They remind you how it's endless
How endlessly you fall


And the answer that you're seeking
For the question that you found
Drives you further to confusion
As you lose your sense of ground


So don't forget to breathe
Don't forget to breathe
Your whole life is here
No eleventh hour reprieve
So don't forget to breathe


Keep your head above water
But don't forget to breathe


Breathe...


Don't forget to breathe
Don't forget to breathe
You know you are here
But you find you want to leave
So don't forget to... breathe


Just breathe...


Just breathe...




Just breathe...







Just breathe...

















Just breathe...